Yılmaz Özdil Cumhuriyet ile Türk şehirlerinin isimlerini aldığını söyleyerek, "Konstantiniyye”yi, Cumhuriyet devrimi “İstanbul” yaptı" dedi.
İşte Yılmaz Özdil'in yazısı:
Fatih Osmanlı'da tahta oturan padişah, bismillah ilk iş, kendi adına sikke bastırırdı, hükümdarlığının alametiydi.
Osman Gazi'den itibaren bütün sikkeler gümüşken, ilk altın sikke Fatih Sultan Mehmet için bastırıldı.
Ön yüzünde “darib'ün nadri sahib-ül-izzi vennasri, filberri velbahri” unvanı bulunuyordu, yani “izzet sahibi, karaların ve denizlerin hakimi”ydi.
Arka yüzünde ise “Sultan Mehmed bin Murad Han azze nasrahü duribe fi Konstantiniyye, sene 882” yazıyordu, “Murad Han'ın oğlu aziz Sultan Mehmed tarafından 882 tarihinde Konstantiniyye'de bastırıldı.”
Yavuz Sultan Selim'in sikkesinde “sultan” sıfatının yanısıra “şah” sıfatı bulunuyordu, Mısır seferinden sonra “hadim ül Haremeyn'üş şerefeyn” ibaresini kullanmaya başladı, Hicaz'daki kutsal toprakların hamisi, “Mekke ve Medine'nin hizmetkarı” manasındaydı.
Kanuni Sultan Süleyman'ın sikkesinde, tıpkı babası Yavuz Sultan Selim gibi “şah” unvanı vardı, ayrıca “iki karanın ve iki denizin sultanı, Mekke ve Medine'nin hizmet eri” yazıyordu.
Padişahlarımız efendilerimizin sikkeleri, sarayda pervane olan “yalakalar” tarafından hazırlanırdı, “galibiyetleri daim olsun, yüce saltanatın kudretli hakanı, dünyanın ulu sahibi, ömrü uzun olsun” gibi, pohpohlama, yıkama yağlama, kıçını öpme ibareleri yazılırdı.
13 yaşında tahta oturan çocuk padişahlardan Birinci Ahmed'in sikkesinde mesela “hullide mülkehu” yazıyordu, mülkü daim olsun… Ama henüz 27 yaşındayken gömdüler.
Yıldırım Bayezid'in sikkesinde “han” ibaresi vardı.
“Sultan” unvanı ilk kez Çelebi Mehmed'in sikkesinde kullanıldı.
Sultan Abdülmecid zarif adamdı, sikkesine gül goncası işletmişti, tuğrasını yıldızlar ve çiçekler sarmalıyordu, romantik bir sikkeydi.
Sultan Abdülhamid, sikkesinde “el-gazi” unvanını kullanırdı, bu unvanı kullanabilmesi için dönemin şeyhülislamından fetva alınmıştı.
Vahdettin'in sikkesi pek havalıydı. “El-müstenidu bi-tevfik-ti'r Rabbaniyyeti Meliki'd Devleti'l Osmaniyyeti” yazıyordu. Yani “ilahi yardımlara dayanan Osmanlı devleti meliki, hükümdarı”ydı.
Neticede, ilahi yardım aldığı İngilizlerin gemisine binip, kaçtı.