Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün yaşadığı zor hayatından kesitleri paylaşan Yılmaz Özdil, "Bir millet yaşasın diye, o milletin çocuklarının tırnağı bile kanamasın diye, kendini feda etmiş bir ömür…" dedi.
İŞTE YILMAZ ÖZDİL'İN YAZISI:
Aleykümselam
Çocukluğu yatılı okullarda geçti.
Hayatı boyunca cephelerdeydi.
Hep olumsuz fiziki şartlarda yaşadı.
Bu nedenle, ömrü boyunca sağlık sorunlarıyla boğuştu.
Manastır'da, henüz 15 yaşındayken sıtmaya yakalandı, tek başına evine gidemeyecek haldeydi, annesi Zübeyde geldi, Selanik'e götürdü, iki ay ateşler içinde yattı. Ölümden ilk dönüşüydü.
1912'de Derne'deyken dişlerinden rahatsızlandı, apse yapmıştı, diş hekimi yoktu. Kendisi gibi kaçak olarak Trablus'a gelen cerrah Mim Kemal tarafından dişi çekildi.
Derne'de vuruşurken, uçaktan bomba atıldı, şarapnelden sıçrayan kireçtaşı parçası sol gözüne girdi, gözü kan doldu, yanıklı yara oluştu.
Mendille bağlattı. Çarpışmayı bırakıp hastaneye gitmedi.
Üç ay o halde direndi.
Şiddetli ağrılar yüzünden okunuyordu, günışığına bile bakamıyordu.
Kuşçubaşı Eşref bey, o günlere dair hatıralarında şunları yazmıştı: “Mustafa Kemal beyin ağrıları nüksettiği zaman ne oturabiliyor, ne yatabiliyordu, acilen bir göz uzmanı tarafından muayene edilmesi lazımdı, Avusturyalı profesör Fuchs'a gitmesi istendi, karşı çıktı, ‘Bu hayati devirde sizleri yalnız bırakıp nasıl giderim, zaten kaç kişiyiz' diyordu.”
Kasım 1912'de Trablus'tan ayrıldılar, Viyana'ya gitti, profesör Ernst Fuchs tarafından sol gözünden ameliyat edildi, 10 gün orada kaldı.
Ağustos 1915'te Conkbayırı'nı temizlemek için süngü hücumu başlatmıştı, karşıdan yoğun top atışı vardı, göğsüne bir şey çarptığını hissetti, üniforması yırtılmıştı, kan yayılıyordu, sağ cebindeki saatine şarapnel isabet etmişti. Can arkadaşı Conker yanıbaşındaydı, başından aşağı kaynar sular döküldü, “vuruldun” diye mırıldandı. Nuri'nin ağzını kapattı, “sus” dedi, “sus, asker duymasın.”
Eylül 1915… Çanakkale'de günlerce gecelerce yağmur altında kalmışlardı, üşütmüştü, yüksek ateşi vardı, titriyordu, öksürükten neredeyse ciğerleri parçalanıyordu. Tabip yarbay İbrahim Tali bey hatıratına şunları yazdı: “Kendisini ciddi surette hasta buldum, İstanbul'da tedavi edilmesinde ısrar ediliyordu, kabul etmiyordu.”