Fatih Altaylı İstanbul'daki durumun tam da anlattığı gibi olduğunu vurgulayarak Nagehan Alçı'ya "Ona kim, hangi Beyoğlu’nu gösterdi bilmiyorum. Ama söylediklerinin hiç ama hiç doğru olmadığını, bu yanlışlığın cehaletten mi, yoksa böyle söylemesi gerekliliğinden mi kaynaklandığını bilmiyorum" dedi.
FATİH ALTAYLI'NIN YAZISI ŞÖYLE:
Monopolit
Daha öncesini saymıyorum ama en azından 1973’ten bu yana Beyoğlu çocuğu sayılırım.
Doğma değilse bile büyüme Beyoğluluyum.
Mektep, ikamet, şimdi de iş… Bir ömrüm Beyoğlu’nda geçti.
Hala sokak sokak, yakın zamana kadar esnaf esnaf bilir, tanırdım.
Çarşamba öğleden sonra dedemle ya Markiz’e giderdik ya da schnitzel yemeğe Çiçek Pasajı’nın girişindeki Markiz’e.
Babam ve annemle şimdi yerinde Abdullah Lokantası bulunan Hacı Salih’e.
Gömleklerimiz çift yakalı ve çift manşetli olarak Slylvio’da diktirilirdi okul için.
Mektepte birkaç haftada paçavraya dönecek ayakkabılarımız ise şimdi yerinde yeller esen Ayakkabıcı Mahmut’a sipariş edilirdi.
Siparişe zaman yoksa ya Goya’dan alınırdı ya da Dore’den.
Annemin kuyumcusu Franguli ise çoktaaan kapandı, yerinde şimdi tatlıcı var galiba.
Annemin babama orada yaptırıp hediye ettiği kol düğmelerini ise şimdi ben takıyorum. Anneminkileri ise bir gün belki kızım takacak.
Tünel’deki Hachette Kitapevi’ne giderken, yolda durur Diamanştayn’a bakım için gümüş çay takımlarını bırakırdım biraz da utanarak.
Kuruyemişi Papağan’dan alırdık. Zıplayarak tünekteki rengarenk papağanın kuyruğunu çekmeye çalışırdım.
Peşmelba ve profiterol Bay Todori’nin işiydi, sizin İnci diye adını duyduğunuz dükkanın sahibi idi.
Pasifik büfenin sahibi ise bir diğer Todori.
Galiba ikisi de Arnavut Ortodokslardı.
Özbek pilavı, Asya pilavı diye satılırdı.
Vakko ile Beymen, ki Beymen sonradan açıldı, Beyoğlu’ndan başka yerde yoktu ve Türk lüksünün sembolü idiler.
Yaz gelince, Hacı Bekir’den Demirhindi şerbeti içerdik.
Dedem rahmetli olduğunda mevlut şekerini de Hacıbekir’e ısmarlamıştık.
Rejans’ın Çelebizade Fuat Abimizin hala kiracısı olduğu, sarı votkanın Tekel votkasından yapıldığı, kafayı çok bulunca Çiçek Pasajı’nda Madam Anahit’in ayakkabısından içki içmek istediğimiz, rahmetli amcamın Piknik Lokantası'nın Beyoğlu’nun en iyi lokantası olduğunu iddia ettiği, babamın ise Abdullah Efendi Lokantası'nı tuttuğu zamanlardı.
Alyon Sokak'ta Ali Takar’ın kahvesinden çıkıp, Papirüs’e iki kadeh içmeye giderdik.
Çiçek Bar daha açılmamıştı.
Beyoğlu Emniyet Amirliği'nin hemen karşısındaydı.
Aslan Amca’nın Bab Kafeterya’sında elimizdeki ödeme fişlerine çizik attırdığımız, Bab’dan çıkınca sola değil, sağa dönersek randevuevlerinin arasına düştüğümüz günlerdi.
Yani benim Beyoğlu ile ilişkim yeni değil.
Ama bugünleri de göreceğim varmış.
Beyoğlu’nu bilmemekle, hatta daha da ötesi “yalancılıkla” suçlanmışım.
Nagehan Alçı Hanım, Beyoğlu gerçeklerini çarpıttığımı, benim anlattığım gibi bir Beyoğlu olmadığını, bir Suriyelileşmenin göze çarpmadığını, tam aksine 10 yıl öncesinden çok daha iyi, çok kültürlü, kozmopolit bir yer olduğunu anlatmış Beyoğlu’nun.
Ona kim, hangi Beyoğlu’nu gösterdi bilmiyorum.
Ama söylediklerinin hiç ama hiç doğru olmadığını, bu yanlışlığın cehaletten mi, yoksa böyle söylemesi gerekliliğinden mi kaynaklandığını bilmiyorum.