Sevgili okurlarım, şimdi kısa bir süre için 1974 yılının temmuz ayına hep birlikte dönelim.
İşte Emin Çölaşan'ın yazısı:
Başbakan Bülent Ecevit, Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan.
Yurt dışında özellikle İngiltere ve ABD ile yapılan uzun görüşmeler sonrasında koalisyon hükümeti karar aldı.
Askerimiz Kıbrıs'a çıkacak, uzun yıllardan beri Rum ve Yunan baskısı altında ezilen Kıbrıs Türkleri kurtarılacak.
Kıbrıs Barış Harekatı 20 Temmuz 1974 günü başlatıldı.
Türk Ordusu şafakla birlikte Girne kıyılarına çıkmaya başladı.
Bunlar olurken jetlerimiz Yunan ve Rum hedeflerini bombalıyor, paraşütçülerimiz hedefleri ele geçirmek için uçaklardan atlıyordu.
Temmuz sıcağında başlatılan harekatta askerimizi en çok susuzluk zorlamıştı.
Hedeflerin çoğu ele geçirildi, kıyı başları tutuldu.
Bir yanda çıkarma ve savaş sürerken öbür yanda deniz harekatı da başlatılmıştı.
Muhriplerimiz düşman hedeflerini kıyıya yakın bölgelerden bombalıyordu.
Bu arada bir yanlışlık yapıldı…
Uçaklarımız denizde seyreden Kocatepe, Adatepe ve Mareşal Çakmak muhriplerini bombalamaya başladı.
Kocatepe batırıldı, ağır yaralar alan Adatepe ile Mareşal Çakmak Anadolu sahillerine doğru kaçmak zorunda kaldı.
Şimdi size sonucu vereyim…
Bir aya yakın devam eden harekatta subay, astsubay ve er olarak 498 şehit verdik.
Ayrıca 1210 yaralımız vardı.
Şehitlerin 415'i karacı, 65'i denizci, 5'i havacı ve 13'ü jandarma idi.
Denizcilerin tamamı kendi uçaklarımız tarafından yanlışlıkla batırılan Kocatepe mürettebatı idi.
Yaşanan yoğun çatışmaların sonucunda Kıbrıs adasının yaklaşık üçte biri elimize geçti.
Sevgili okurlarım, peki sonrasında neler oldu?
Bunu da kısaca özetlemek gerekir.
İşin sonunda KKTC (Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti) isimli bir devlet kurduk.
Bu devletin her şeyi vardı!
Cumhurbaşkanı, başbakanı, milletvekilleri, yargısı, askeri, polisi…
Ancak KKTC'yi bizden başka dünya üzerindeki bir tek ülke bile halen tanımış değil.
Bu söylediğime, “Tek millet iki devlet” diyen Azerbaycan dahil.
“Dost ve kardeş” palavrası atan Türkî cumhuriyetler, İslam ülkeleri de dahil!
Her biri kendi çıkarları ve hesapları peşinde koşan, büyük devletlerin kucağında oturmakta olan korkak ve çıkarcı dostlarımız!
KKTC'nin nüfusu yaklaşık 400 bin…
Ve ne yazık ki çoğu önemli konularda Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'ne göbekten bağımlı.
Ekonomiyi falan bırakalım bir yana, en başta pasaportlar konusu geliyor.
Bugün KKTC'yi sözüm ona yönetmekte olan en üst düzey kişiler dahil, nüfusun hemen hepsinin ceplerinde (AB üyesi olan) Rum Yönetiminin pasaportları var!
Kıbrıs dışına bu Rum pasaportları ile çıkıyorlar!
Peki biz adına KKTC denilen bu devleti ne durumlara getirdik?
Bu sorunun yanıtlarına da kısaca bakmak gerekir.
-Kumarhaneler devleti yaptık. Beş yıldızlı oteller yapan iş adamlarının tamamına yakını görkemli kumar salonları açtı. Kumarhaneler Türkiye'de yasak ama KKTC'de serbest! Orası bir kumar cenneti oldu. 30'dan fazla büyük kumarhane var.
-Türkiye'den ‘promosyonlu' kumar turları düzenleniyor.
-Çeşitli konularda KKTC'yi mafyanın ellerine teslim ettik. Piyasaya birkaç gün önce sürülen seks kasetleri bunun sadece bir tek örneği.
-Fuhuş bataklığı yaygın.
-Bu küçük devlette rüşvet ve yolsuzluklar da kendi çapında geçerli. Herkes birbirini suçluyor. İşler rayına bir türlü oturmadı.
-Bir sürü kara para aklayıcısı KKTC'yi mesken tuttu.
-Ambargoları kıramadık. KKTC her konuda Türkiye'nin küçük bir kopyası oldu.
-KKTC'yi her açıdan Türkiye besliyor. Sadece ekonomik açıdan bakarsanız bizim tarafımızdan beslendiğini söylemek mümkün. Her konuda Türkiye'ye bağımlı.
-Ambargoların kaldırılmasını sağlayamadık.
Sonuç olarak şunu söylemek mümkün:
Türkiye'de ne kadar rezillik, yanlış ve yolsuzluk varsa hepsi küçük KKTC'ye taşındı!
Yazının tamamını okumak için tıklayınız